Depreme Dayanıklı Yapılar Neden Hayat Kurtarır?

1. Depremin Doğası ve Yapılar Üzerindeki Etkisi

Depremler, yerkabuğundaki tektonik plakaların ani hareketleri sonucu meydana gelen sismik dalgalardır ve yapıların temel tasarımını doğrudan etkileyen doğal afetlerdir. Özellikle sismik açıdan aktif bölgelerde, Depreme Dayanıklı Yapılar yalnızca mühendislik meselesi değil, doğrudan bir halk sağlığı ve toplumsal güvenlik sorunudur. Türkiye gibi birinci derece deprem kuşağında yer alan ülkelerde, yapı stokunun dayanıklılığı doğrudan can kayıplarını, ekonomik yıkımı ve şehirlerin yeniden toparlanma sürelerini belirlemektedir (Erdik, 2019).

Yapıların deprem karşısında göstereceği performans, sadece kullanılan malzemelerin kalitesine değil, aynı zamanda yapısal sistemlerin tasarımına, zeminle olan etkileşimine ve mühendislik uygulamalarının doğruluğuna da bağlıdır. 1999 Marmara Depremi ve 2023 Kahramanmaraş merkezli depremler, yapı güvenliği açısından büyük eksikliklerin nelere yol açabileceğini gözler önüne sermiştir. Bu nedenle “depreme dayanıklı yapı” kavramı artık yalnızca teknik bir tanım olmaktan çıkmış, yaşamla ölüm arasındaki farkı belirleyen bir kriter hâline gelmiştir.

Bu çalışmanın amacı, depreme dayanıklı binaların neden hayat kurtardığını bilimsel ve teknik yönleriyle açıklamak, aynı zamanda bu yapısal özelliklerin halkın günlük yaşamına nasıl yansıdığını sade ve anlaşılır bir biçimde aktarmaktır. Yapısal mühendislik ilkeleri ile halk güvenliği arasındaki bağ net biçimde ortaya konarak, depremle birlikte yaşamanın kaçınılmaz olduğu ülkelerde bilinçli yapı tercihlerinin önemi vurgulanacaktır.

2. Yapısal Tasarım İlkeleri ve Depreme Dayanıklılık

Depreme dayanıklı binaların temelinde yer alan mühendislik prensipleri, binaların yalnızca yıkılmamasını değil, içindekilere güvenli tahliye fırsatı sağlayacak şekilde hasar almasını hedefler. Bu yaklaşım, yapıların “göçmeme” kriteri ile değil, “kontrollü hasar” prensibiyle tasarlanmasını öngören performansa dayalı tasarım anlayışına dayanır (FEMA, 2000).

Deprem sırasında binaların taşıyıcı sisteminde oluşan ivmeler ve yatay yükler, rijitliği zayıf yapılarda düzensiz deformasyonlara yol açar. Özellikle çerçeve sistemli binalarda moment taşıyan kolon-kiriş birleşim noktalarının sünek tasarlanması, yapının enerji sönümleme kapasitesini artırarak ani göçme riskini azaltır. Sünekliğin düşük olduğu durumlarda ise yapı, ani ve kırılgan bir şekilde çöker; bu da kaçınılmaz olarak can kayıplarına neden olur.

TBDY 2018 gibi yönetmelikler, yapıların farklı deprem düzeylerinde farklı performanslar göstermesini zorunlu kılar. Örneğin, olası bir maksimum depremde (MCE) bina ağır hasar alabilir ama kesinlikle göçmemelidir. Bu noktada, kritik taşıyıcı elemanlar olan perdeler, çaprazlar, kolonlar ve bağlantı noktaları özel detaylandırma ile güçlendirilmelidir. Ne yazık ki Türkiye’deki yapı stokunun önemli bir bölümü bu gerekliliklerden önce inşa edilmiş ve bu nedenle yetersiz sismik kapasiteye sahiptir (Yılmaz & Sucuoglu, 2021).

Deprem dayanıklılığı yalnızca bina tasarımıyla sınırlı değildir. Zeminle olan etkileşim, temel sistemleri ve yapı yüksekliği gibi parametreler de performansı doğrudan etkiler. Özellikle alüvyal zeminlerde inşa edilen binalar, sıvılaşma ve yatay deplasmanlar nedeniyle daha yüksek risk altındadır. Bu nedenle doğru zemin etüdü ve uygun temel sistemlerinin seçimi, mühendisliğin başarısı kadar kritik bir unsurdur.

3. Gerçek Deprem Örneklerinden Yapısal Başarılar ve Başarısızlıklar

Depreme dayanıklı binaların hayat kurtardığına dair en güçlü kanıtlar, yaşanmış büyük depremlerdeki gözlemsel verilerden elde edilmektedir. Örneğin, 1995 Kobe Depremi’nde Japonya’daki modern mühendislik uygulamaları ile inşa edilen birçok yeni bina hasar almazken, 1960 öncesi yapılarda ciddi yıkımlar ve can kayıpları yaşanmıştır (JICA, 1995). Benzer şekilde, 2011 Tohoku Depremi’nde modern binaların büyük bölümü depremi yapısal hasar almadan atlatmış, ancak tsunami tehdidi nedeniyle farklı bir yıkım yaşanmıştır.

Türkiye’de ise 1999 Kocaeli ve 2023 Kahramanmaraş depremleri, yapıların performans düzeylerini karşılaştırmak açısından çarpıcı örneklerdir. Özellikle Adıyaman ve Hatay’da yıkılan yapıların büyük kısmı, mühendislik hizmeti almadan inşa edilmiş ya da yeterli denetim mekanizmalarından geçmemiştir. Öte yandan, performansa dayalı tasarımla güçlendirilmiş bazı kamu binaları ve hastaneler, sarsıntıya rağmen faal kalmış ve binlerce kişiye sığınak görevi görmüştür.

Bu durum, mühendislik bilimlerinin yalnızca teknik değil, etik bir sorumluluğu da olduğunu göstermektedir. Binanın sadece statik yükleri taşıyabiliyor olması yeterli değildir. Gerçek sınav, o bina üzerinde meydana gelen ani, dinamik yüklere karşı gösterdiği davranıştır. Ve bu sınavda, iyi tasarlanmış her yapı, onlarca hayat kurtaran sessiz bir kahramandır.

4. Sıradan Vatandaş Ne Yapabilir? Bilinçli Kullanıcı Olmak

Depreme dayanıklı yapılar inşa etmek kadar, bu yapılarda oturan vatandaşların bilinçli olması da yaşamsal önem taşır. Yapı mühendisliği halkın doğrudan müdahil olduğu bir alan olmasa da, bireylerin alabileceği bazı önlemler hayati riskleri azaltabilir.

Öncelikle, vatandaşlar bina satın alırken veya kiralarken mutlaka yapı ruhsatıiskan belgesizemin etüt raporu ve yapı denetim kayıtlarını talep etmelidir. Bu belgeler, binanın tasarım sürecinde hangi mühendislik kriterlerine göre inşa edildiğini gösterir. Ayrıca bina içinde ağır mobilyaların sabitlenmesiacil çıkış yollarının planlanması ve bina risk analizlerinin yapılması gibi bireysel adımlar da bina içi güvenliği doğrudan etkiler.

Yerel yönetimlerin vatandaşlara sunduğu bina risk tarama hizmetleri bu noktada oldukça değerlidir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “Hızlı Tarama Yöntemi” uygulaması gibi hizmetler sayesinde, vatandaşlar yaşadıkları binaların performansını yaklaşık olarak öğrenebilmekte ve buna göre güçlendirme ya da taşınma kararı alabilmektedir.

En önemli farkındalık ise şu olmalıdır: Bir bina yalnızca içinde yaşamak için değil, içinde güvenle hayatta kalmak için vardır. Bu nedenle her vatandaş, yaşadığı yapının sadece konforunu değil, güvenliğini de sorgulamakla yükümlüdür.

5. Sonuç: Depreme Dirençli Kentler İçin Toplumsal Sorumluluk

Deprem, doğanın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Ancak bu gerçeği bir felakete dönüştüren şey; insan eliyle yapılan yanlışlar, ihmal edilen mühendislik gereklilikleri ve eksik denetimlerdir. Depreme dayanıklı yapılar, bu zinciri kırmak için elimizdeki en güçlü araçlardır. Çünkü bu yapılar sadece beton ve demirden ibaret değildir; içlerinde insan hayatı, aileler, umutlar ve gelecekler vardır.

Toplumun tüm paydaşları – mühendisler, mimarlar, yerel yönetimler ve sıradan vatandaşlar – bu bilinçle hareket etmeli ve dayanıklı yapı kültürünü yaygınlaştırmalıdır. Aksi hâlde, her yeni depremde aynı hataları tekrar yaşamak kaçınılmaz olacaktır.

Sonuç olarak, depreme dayanıklı yapılar, yalnızca mühendislik başarısı değil, yaşama dair bir sorumluluğun, bilimin rehberliğinde şekillenen bir vicdanın ürünüdür.


Kaynakça

  • Erdik, M. (2019). Istanbul Earthquake Risk and Mitigation Studies. Springer Natural Hazards.

  • FEMA. (2000). Prestandard and Commentary for the Seismic Rehabilitation of Buildings (FEMA 356).

  • Yılmaz, T. & Sucuoğlu, H. (2021). Performance of mid-rise RC buildings in Turkey during recent earthquakesEarthquake Spectra, 37(2), 843-864.

  • JICA. (1995). Great Hanshin Earthquake Report. Japan International Cooperation Agency.


Erhan Baytak
Yüksek İnşaat Mühendisi
[Mayıs, 2025]

Related Articles